Antalya’nın Kış Masalı
Her yolculuğun kendine özgü büyüsü oluyor. Yeni yerler görmek, dünyanın farklı köşelerini tanımak, kültürlerin izini sürmek, insanı bambaşka bir insan haline getiriyor.
Bu yıl Türkiye’nin birbirinden güzel bölgelerini karavanımızla dolaştık. Ege’nin sıcak koylarından, Karadeniz’in serin yaylalarına geçerken, rüzgarla savrulan yapraklar gibiydik. Güneydoğu Anadolu’nun köylerinde kadim kültürlerle tanıştık. Doğu Anadolu’nun ıssız yörelerinde bir bardak çayın sıcaklığında insan ruhunun derinliklerini keşfettik. Bu kadarıyla da yetinmeyerek Gürcistan’a geçtik, Kaf Dağı’nın beyaz zirvelerine, yeşil vadilerine karıştık.
Her karavancının hayalinde yollarda kaybolmak vardır ama eninde sonunda kalbiniz bir yere bağlı kalır. O yer bizim için Antalya’nın denizle kucaklaşan dağları, yağmurdan sonra havada asılı kalan reçine ve tuz kokusuydu. Her günümüz birbirinden ilginç yerlerde, bambaşka hikayelerle geçtiği halde Antalya’nın çağrısı kulaklarımızda yankılanıp durdu. Ne kadar yol aldıysak da, nereye gittiysek de, aklımızdan çıkmayan tek yer Akdeniz’in incisi Antalya oldu.
Yıl boyunca süren yolculuğun sonunda, Antalya’nın sessizleşen ve sakinleşen yüzüyle buluştuk. Aralık ayını Kumluca sahilinde geçirmeye karar verince ayların yorgunluğu geride kaldı. Sabah kahvemizi karavanımızda içerken, denizin sesini dinlemek bile başlı başına bir terapiydi. Sakin dalgalar ayrı kaldığımız zamanların öykülerini kulağımıza fısıldadı. Doğanın sessiz melodisi, eski dostlarla yapılan sohbetler gibi yavaş ve anlam doluydu. Yollar bizi ne kadar uzaklara götürürse götürsün, dönüşümüzün Antalya’ya olacağını bir kez daha anladık.
Yılın son yağmurları gökyüzünü griye boyarken, Antalya’nın ışığı içimizi ısıtmaya devam etti. Karavanın çatısına düşen düzenli yağmur damlacıkları, doğanın uyum içindeki senfonisi gibiydi. Damlacıkların toprağa karışan kokusu karavanın penceresinden içeri doldu. Kimi zaman dalgaların kayalara vuran sesine, bazen de yaprakları savuran rüzgarın hışırtısına kulak verdik.
Her mevsimde başka bir yüzüyle karşılaştığımız Antalya, yağmurun ardından da bizleri büyülemeye devam etti. Bulutlar aralandığında Toros Dağları’nın karla örtülü zirveleri iyice belirginleşti. Yağmurun ıslattığı çakıl taşları anılarımızı canlandırıyor, rüzgarın yüzümüzdeki dokunuşu, Kumluca sahillerinde huzuru bulmamızı sağlıyordu. Çam ormanlarıyla çevrili patikalarda yürüyüş yaparken, toprağın nemli sıcaklığından beslenen ağaçların canlılığı, bütün yılın yorgunluklarını üzerimizden aldı. Denizden gelen meltemin tuzlu esintisi ile dağların serin nefesi birleşiyor, her manzara ruhumuza yeni öyküler fısıldıyordu.
Gün batımını Kumluca’nın sahillerinde izlerken yaşadığımız anın büyüsüne kendimizi bıraktık. Pembeden turuncuya, ardından mora boyanan gökyüzü zamanın durduğunu hissettiriyordu. Denizle dağların kucaklaştığı o büyülü manzarada, antik çağların insanlarıyla birlikte geçmişe ve geleceğe birlikte bakıyor gibiydik.
Yeni yıla girerken, yolların yepyeni maceralar sunması ve mutluluk getirmesini diliyoruz. Uzun yolculukların sonunda eve dönmek gibisi yok. Yolları özlemek güzel ama sonunda Antalya’ya dönmek daha da güzel. Antalya’nın masalsı bir kış rüyası olarak bizi bekleyeceğini biliyoruz.
No responses yet